Barış pasif bir şekilde elde edilemez ve korunamaz. Planlı ve eylemli bir yaklaşımla barış ortamını hazırlamak, barışı inşa etmek ve korumak gerekir. Barışın; birey, aile, topluluk düzeyinde başlayıp, topluma, uluslara ve uluslararası düzeye taşınması için, barışçılığı toplumun her bireyine benimsetecek politikalar uygulayacağız. Askeri doktrinimiz ‘savunma’ya dayalı olacaktır. Kimsenin topraklarında, denizlerinde, hava sahasında, egemenliğinde gözümüz yoktur. Biz Türk Milleti olarak mevcut vatanımızdan memnun bir şekilde yaşıyoruz ve yaşayacağız.
Bununla birlikte, barışçı olmamız milli menfaatlerimizi korumayacağımız anlamına gelmez. Türkiye’den karada, denizde, havada veya herhangi bir alanda gayrimeşru talebi olan hiçbir unsura taviz vermeyeceğiz. Ülkemizi korumak amacıyla önce etkili diplomatik girişimlerde bulunup, başka yol kalmayınca kararlılıkla askeri önlemlere başvuracağız.
Türk Silahlı Kuvvetleri; toplumumuzun, siyasi sistemimizin, devlet aygıtımızın sahip olduğu olumsuz nitelikleri, doğal olarak, bünyesinde barındırmış ve barındırmaktadır. Tabii ki, bu cümleleri, namuslu ve yurtsever subay ve astsubaylarımızı tenzih ederek yazıyorum.
Disiplin; ilkeler, iş yapış şekilleri, organizasyon ve yönetim, sorumluluk sahibi olmak şeklinde tanımlayabileceğimiz öz disiplin tabiatında değil, astın üstten korkması ve çekinmesi tarzında tezahür etmiştir. Öz disiplini yüksek olan bir orduda herhangi bir cemaatin yapılanması ve en üst komuta kademelerine kadar nüfuz etmesi mümkün olamazdı.
Askerlik hizmeti gören yurttaşlar askerlik hizmetiyle ilgisi olmayan angaryalarda kullanılmış, kimi zaman kötü muamele görmüş, hatta tecavüze uğrayanlar olmuştur. Bazı siyasi, dini, etnik kimliklere sahip bireyler için askerlik hizmeti bir işkenceye dönüşmüştür.
Sayılan olumsuzlukların yanında subay ve astsubaylara toplumun genelinden farklı avantajlar sağlanmış, demokratik olması gereken devlet yönetimi kimi zaman doğrudan askeri yönetime dönüşmüş, kimi zaman da askeri vesayet halini almıştır. Fetullah Gülen yapılanması, kumpas davaları, 15 Temmuz kalkışması ve sonrasındaki gelişmelerle de ordumuz son derece yıpratılmıştır.
Cumhurbaşkanlığım sırasında tüm bu hususlar; askeri, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, istihbari açılardan incelenecek; organizasyon ve yönetim bilimlerinin ışığı altında sorunlar ve çözüm yolları ortaya konacaktır. Ordumuzun bugüne kadar görmezden gelinmiş kültürel davranış biçimlerine neşter vurulacak, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e yakışır bir Türk ordusu haline gelinecektir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Anayasa’ya bağlı ve TBMM’ye karşı sorumlu olacağı bir yapı kuracağız. Yüksek Askeri Şura’yı yeniden yapılandıracağız. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı’na; kuvvet komutanları, jandarma dahil olmak üzere, Genelkurmay Başkanı’na bağlı olacaktır. Hükümetler siyasi çerçeveyi ve hedefi belirleyecek, bunun uygulamaya geçirilmesi TSK’nın görevi olacaktır.
Türk ordusunun özündeki değerleri ve gelenekleri başka devletlerin ordularından farklılık gösterir. “Mehmetçik” ifadesi bütün unsurlarıyla Türk Milleti’nin her ferdini tanımlar ve en güzel tasvirini Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri şiirinde bulur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en önemli özelliklerinden biri ordu-millet kaynaşmasıdır. 1980 darbesi ve bunu takip eden hükümetler zamanında, özellikle son 20 yılda bu özelliğimiz bilinçli olarak ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bir de bedelli askerlik uygulamasıyla milletimizin özsavunma iradesi ve becerisine darbe indirilmiş, toplumun sadece daha yoksul kesimlerinin çocukları askerlik hizmetiyle mükellef kılınmıştır.
Oysaki biz, bütün unsurlarıyla Türk Milleti olarak, hem ileri ve tam demokrasiyi uygularız hem dünyanın en uygar ve barışçı toplumu oluruz hem de ordu-millet kaynaşmasını sağlayabiliriz. Vatan savunması her Türk vatandaşının görevi ve yükümlülüğüdür. Şunu bilelim ki, bizim asker millet olmamız ideolojik bir tercih değil, olgusal bir zorunluluktur. Vatan bellediğimiz coğrafya binlerce yıldır olduğu gibi bugün de başka devletlerin, başka halkların üzerinde gözünün olduğu çok özel bir ülkedir. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” ifadesi nasıl davranmamız gerektiği konusunda açık bir strateji ortaya koymaktadır.
Gerektiğinde, Milli Mücadele’de olduğu gibi, vatanımıza ve milletimize yönelik bir saldırısı karşısında her birimiz, kadın-erkek, genç-yaşlı ayırt etmeksizin yurdumuzu savunmakta sorumluluk almalıyız. Bu özelliğimiz olağan koşullarda bize özgüven verir, düşmanca niyeti olanlar üzerinde caydırıcı etki yapar. Bugün Ukrayna’da yaşananları düşünürseniz bu paragrafta ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Bir gün vatan savunması için elimize silah almamız gerekirse bunu yapmak konusunda hazır ve eğitimli olmalıyız. O nedenle Türk gençliğini, kadın-erkek ayırmaksızın, askerlik eğitimiyle mükellef kılacağız. Kadınlarımızın da askerlik eğitimi alması; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadının statüsünün yükseltilmesi ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından da olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Askerlik eğitiminin ve hizmetinin içeriği ve süreci yeniden düzenlenecek, farklı koşullardaki bireyler için süreleri de değişkenlik gösterebilecektir. Örneğin; lise çağından itibaren yaz aylarının bir kısmını askeri kamplarda geçirmek, kış aylarında kapalı alan eğitimlerine katılmak, askerlik eğitimini zamana yayılmış bir şekilde modüler olarak almak da mümkün olacaktır. Gereken durumlarda askerlik hizmetindeki yurttaşlarımızın, temel askerlik eğitimini aldıktan sonra, başta eğitim olmak üzere, ihtiyaç duyulan alanlarda, askeri kimlikleriyle, kamu hizmeti vermelerine de imkân sağlanacaktır. Bedelli askerlik sistemini, çok özel durumlar dışında, kaldıracağız.
Milletimizin bütün unsurlarıyla gerektiğinde silahlı bir mücadele de görev almasını sağlamanın yanında Türk ordusu adım adım profesyonel bir ordu haline dönüştürülecektir.