Eğitim sistemimiz öğrenmeyi öğrenen bireyler yetiştirecektir.
Eğitim ve öğretim kavramlarının birbirinden farklı olduğunu anlamalıyız. Türkiye’de şu anda ‘eğitim sistemi’ değil, ‘öğretim kaosu’ vardır. Bu durumu küçük müdahalelerle düzeltmek, iyileştirmek mümkün değildir. Bu alanda devrim niteliğinde değişiklikler yapıp büyük ilerlemeler sağlamak zorundayız. Bugünkü uygulamalar çocuğu eğip bükerek ona şekil verme anlayışına dayanmaktadır. Öğrenci ‘pasif bir obje’ olarak görülmekte, öğretmen ona bilgileri belletme yani ezberletme işlevi görmektedir.
‘Ezber’, Farsça kökenli olup ‘kalpten’ anlamını taşır. Oysa eğitim, kalbe değil akla dayanmalıdır. ‘Akıl,’ Arapça’da develerin ayaklarının birbirine ya da bir kazığa bağlanması anlamına gelir; yani bağlamak, ilişki kurmak, neden-sonuç bağlantılarını bulmak anlamındadır. Eğitim sistemimiz ezberden çıkartılıp aklın alanına taşınacaktır. Sistemimizde öğrenci, aklını kullanarak bilgiye erişen yani öğrenmeyi öğrenen ‘aktif bir süje’ olacaktır.
Eğitim sistemimiz çocuklarımıza ve gençlerimize yaşamla doğrudan ilgili beceriler kazandıracak; sağlık, finansman, ekonomi, hukuk, politika gibi alanlarda okuryazarlık geliştirecektir.
1.Değerlere Dayalı Eğitim
Eğitim sistemimiz erdemli (salih) bireyler yetiştirecektir.
Eğitim sistemimiz hiçbir ideolojik yaklaşımı esas almayacak, bu dokümanın ekinde sunulan Erdem İlkeleri doğrultusunda kişilik bütünlüğünü sağlamış kuşaklar yetiştirilecektir. Doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırmasını bilen ve doğruyu, haklıyı, iyiyi ve güzeli üstün değerler olarak benimseyen, bilim ve sanatla iç içe olan bir kişi; siyasi görüşü, dini inancı, kültürel kimliği ne olursa olsun, kendisine, ailesine, toplumuna ve insanlığa yararlı birey olacaktır.
Sınavlarda öğrencilerin başında gözetmen bulunması, kopya çekmenin bu şekilde önlenmeye çalışılması, çocuklarımıza “Size güven duymuyoruz, başınızda gözetmen olmadığı zaman bilgi hırsızlığı yapacak karaktersiz insanlarsınız.” mesajını vermektedir. Bu mesajla büyüyen çocuk, kendi başına kaldığında, denetlenmediğinde hırsızlık yapabileceği veya yasalara karşı davranışlarda bulunabileceği sonucunu çıkarır çünkü onun yanlış davranış yapmasını önleyecek mekanizmaların otorite tarafından kurulması gerektiğini öğrenmiştir. “Otorite denetleme görevini beceremiyorsa yanlış davranış mübahtır.” Kimse görmüyorsa hırsızlık yapar, polis yoksa trafik kurallarını çiğner, karşısındaki kişi korumasızsa tecavüz eder. Dürüstlük, dürüstlüğün ne olduğunu anlatmakla sağlanamaz. Bu, yaşayarak, sorumluluk alarak öğrenilmesi gereken bir değer ve tutumdur. Açıkladığım nedenlerle, eğitim sistemimizde sınavlar, kendilerine güvenilen, onurlu ve erdemli öğrencilerimiz olduğu kabulüyle, gözetimsiz yapılacaktır.
Eğitim sistemimiz rekabetçi bir yaklaşım sunmayacaktır. Yeterlilik esas alınacak, öğrencinin bir diğerinden iyi olması değil, kendisinden daha iyi olarak yeterlilik düzeyine çıkması sağlanacaktır.
Eğitim, sadece öğretimden ibaret olmayacak, öğrencinin ‘kendisini gerçekleştirmek’ kavramının içini doldurabileceği ve yaşamı deneyimleyerek öğreneceği bir süreç olacaktır. Bunun sağlanabilmesi için sanat, felsefe, dünya kültürleri gibi gencin içsel gelişimini destekleyecek unsurlar eğitimin her aşamasında yer alacaktır. Eğitim sistemimiz çocuklara ve gençlere kitap okumayı sevdirecek ve bunu bir alışkanlık haline getirecektir. Özellikle edebi eserler, roman okumak sistemin ayrılmaz bir parçası olacaktır.
Eğitim sistemimiz, çocuklarımıza yaşamlarında nasıl anlam arayacaklarını ve yaşamlarını nasıl anlamlandıracaklarını sorgulayacakları alanlar oluşturacaktır. Yaşamın insana, sahip olmak ve tüketmekten çok daha büyük, değerli, bireyin kendisini gerçekleştireceği var oluş şekilleri sunduğunun farkındalığı yaratılacaktır. Emperyalizm ve Uluslararası Kapitalizm (EVUK) karşısında başarılı olmak için, insanı ve insanlığı üst boyutlara taşımak böylece mümkün olabilir.
2.Analitik ve Bilimsel Düşünmeye Dayalı Eğitim
Eğitim sistemimiz üstün akıl oluşturmasını bilen bireyler yetiştirecektir.
Eğitim sistemi, çocuklarımıza sebep-sonuç ilişkisi kurmak (nedensellik), olguları analiz etmek ve sorun çözmek becerisi kazandıracaktır. Ülkemizde, hangi siyasi görüşten, hangi dini inançtan, hangi etnik kökenden olursa olsun, kendisine başkaları tarafından nakledilen doğruları (!) sorgulamadan kabul eden kuşaklar, içinde bulunduğumuz koşulların nedenlerinden biridir. Bu durum bilinçli olarak oluşturulmuş ve iki kaynaktan temel almıştır. Birincisi Emevi-Abbasi-Osmanlı hanedanlarının kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda İslamiyet’te aklı değil nakli esas almış olmasıdır. İkincisi ise 1949 yılında ABD’ye teslim edilmiş olan eğitim sistemimizin düşünemeyen ve sorgulamayan birey yetiştirmeyi amaçlamasıdır.
Bir yandan değerleri olmadan, siyasi-dini-etnik kimliklerle yetiştirilen, öte yandan muhakeme becerisine sahip olmayan nesiller rahatlıkla birbirlerine düşman edilmiştir. Böylece Türkiye planlı bir şekilde yürütülen iç çatışmalar nedeniyle, başta insan olmak üzere, her türlü kaynağını israf etmiştir.
Milletimizin ve devletimizin Emperyalizm ve Uluslararası Kapitalizm’in (EVUK) politikaları karşısında adım adım yok olmasını engellemek için sahip olmamız gereken en önemli beceri daha üstün akılla stratejiler oluşturmak, planlar ve uygulamalar yapmaktır. Bu da, bu başlık altında açıkladığım eğitim politikalarıyla yetiştirilecek bireylerin, kendi akıllarının toplamından daha gelişmiş üst akıllar oluşturmasıyla mümkün olacaktır.
Bugünkü sistem, çocukları sorulan sorulara verilen seçenekler arasından doğru cevabı bulmaya yöneltmektedir. Oysaki eğitim cevap vermeye değil, soru sormaya dayanmalıdır. Çocuklarımız merak edecek, soru soracak, o sorunun cevabını nasıl araştıracağını yani öğrenmeyi öğrenecektir.
Çözümleyici düşünme ancak dilimizi iyi bilmek, iyi anlamak, iyi konuşmakla mümkün olur. Bir insanın düşünme kapasitesi, düşünürken kullandığı kavram sayısıyla doğru orantılıdır. Bir dildeki sözcükler ise kavramlara giydirilmiş elbiselerdir. Her çocuğumuz kullandığı sözcüğün kökenini bilecek, bir düşünceyi aktarırken doğru sözcükleri seçmesini öğrenecektir.
Türkiye’de görev yapan yabancıların çocuklarının gittiği okullar haricinde ülkemizin hiçbir okulunda yabancı dilde eğitim yapılmayacaktır. Ancak, başta İngilizce olmak üzere, yabancı dil eğitiminin niteliği çok yükseltilecek, her öğrencimizin eğitim hayatının sonunda İngilizce konuşma, okuma, yazma becerisi üst düzeyde olacaktır. İngilizce bilmeyen bir bireyin ne iş yaparsa yapsın dünyadan habersiz kalacağı kesindir.
3.Eğitimde Adalet ve Fırsat Eşitliği
Her çocuğumuzun nitelikli eğitime ulaşma imkanı olacaktır.
Tek bir çocuğumuzun dahi, yaşadığı yerleşim yeri, ailesinin sosyo-ekonomik durumu gibi kendisinin dışındaki nedenlerle eğitim yaşamında dezavantajlı duruma düşmesine izin vermeyeceğiz.
Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmasının ilk adımı kamu hizmetleri kapsamında ücretsiz sunulan erken çocukluk eğitimi (2-3 yaş) ve okul öncesi eğitimdir (4-6 yaş). İnsan zekasının %90’ı 6 yaşına kadar gelişmektedir. Dil, iletişim, akıl yürütme ve sorun çözme yetenekleri de ağırlıklı olarak bu yaşlarda gelişmektedir. Bu dönemi kapsayan erken eğitim, gelecek kuşakların en iyi şekilde yetişmesi için altın bir fırsattır. Erken eğitim ilkokulda verilen okuma yazma ve matematik öğretiminin erken yaşlara çekilmesi değildir. Çocuğun sosyal, duygusal, dil, fiziksel ve zihinsel yönlerden gelişimlerinin, yapılandırılmış ve serbest oyunlar ve etkinlikler gibi yaş dönemine uygun yöntemlerle geliştirilmesidir.
Her öğrenci yetenekleri ve çalışması doğrultusunda bütün akranlarıyla eşit fırsatlara sahip olacaktır. Eğitim alan her genç toplumda üstleneceği bir işlevi ve geleceği olacağını bilecektir. Ülkemizin her yöresindeki kız çocuklarımızın her aşamadaki okullaşma oranları erkeklerle eşit olacaktır.
Kamusal olarak sunulan temel eğitim lise ve dengi okullar bitirilinceye kadar zorunlu olacaktır.,
4.Kader Belirleyici Sınavların Olmadığı Eğitim Sistemi
LGS, YKS gibi tek defada öğrencinin kaderini etkileyen sınavlar kaldırılacaktır.
Çocuklarımızın tek bir sınavla tüm yaşamlarını değiştiren sistemsizlik yerine zamana yayılmış, her öğrencinin bireysel olarak değerlendirildiği ve yönlendirildiği, eğitimde sürekliliğin doğal akışla sağlandığı bir yapı kurulacaktır.
Eğitim sistemimiz tüm yaşlarda çocuk ve gençlerin bilim, sanat ve spor gibi farklı alanlardaki yeteneklerini keşfetmelerini teşvik edecek, ilgi alanlarına göre gelişmelerini destekleyecek, böylece, her alanda ülkemizin yetenek havuzu genişleyecektir. Bir yandan ileri düzeyde performans gösterenlerin oranı ve sayısı artarken diğer yandan her çocuk ve genç gelecek kuşkusu olmadan eğitimini sürdürecektir. Öğrencilerimizin akademik eğitim, meslek eğitimi, sanat ve spor alanlarına hazırlanmaları için aile ve okul iş birliği, pedagoji biliminin yönlendirmeleriyle yapılacaktır. Eğitimimiz elitist bir toplum anlayışına dayanmayacak ama kendi elitlerini yetiştirecektir.
Orta öğretimde ilgi, yetenek ve potansiyelleri belirlenmiş öğrenciler ya akademik ya mesleki liselere (tarım ve hayvancılık liseleri de bu kapsamda kurulacaktır.) ya da spor veya sanat liselerine yönlendirilecektir. Akademik liselerde öğrenim görenlerin hangi üniversitenin hangi fakültesine gideceği; öğrencinin mezun olduğu liseye, öğrenimi boyunca sergilediği performansına, öğrenim yaşamı boyunca girdiği sınavlara, potansiyeline, ailesi ve rehberlik servisleri ile yapılan değerlendirmelere ve üniversitelerin kendi kriterlerine göre belirlenecektir. Meslek liselerinde eğitim almış olanların meslek yüksekokullarına devam etme kriterleri de mümkün olan en ileri seviyede, öğrencilerin bireysel özelliklerine göre belirlenecektir. Sanat ve spor liselerine devam edenlerin meslek yüksekokulu ya da üniversitelere devamı da aynı yöntemlerle belirlenecektir.
5.Özel İhtiyaçları Olanlar
Atatürk’ün harika çocuklar programı yeniden kurulacaktır.
Özel ihtiyaçları olan çocuk, genç ve yetişkinlerin eğitim ve gelişimi için verilen hizmetlerin kapsamı ve çeşitliliği artırılacak, kendi kapasiteleri doğrultusunda gelişmelerini sağlayacak bir şekilde kurgulanacaktır. Özel ihtiyaçları olan çocuğa sahip aileler imkân ve hizmetlerle desteklenecektir. Kimsesiz çocukların devlet korumasındaki desteklenme süreleri en az 21 en çok 24 yaş olacaktır.
Üstün zekâlı, üstün yetenekli ve deha seviyesinde olan çocuklar okul öncesinden başlamak üzere belirlenecek ve bunlara yönelik özel programlar uygulanacaktır.
6.Üniversite Reformu
Üniversiteler özgür düşüncenin, özerk yönetimin ve bilimsel araştırmanın lider kurumları olacaktır.
Ülkemizde belki birkaç kurumun bir kaç bölümü dışında ‘üniversite’ olarak tanımlanabilecek bir yapı kalmamıştır. Öğrenciler, çok büyük çoğunluğuyla, hiçbir şey öğrenmeseler dahi, sadece diploma almak amacını gütmektedir. Öğretim kurumları da işlevlerini, bir şekilde, öğrencilere diploma vermek hatta satmaktan ibaret görmektedir. Aynı zamanda bilim insanı olması gereken öğretim üyelerinin çoğunluğu kayırmacılıkla elde ettikleri akademik unvanları siyasi ve ticari amaçlar için kullanmaktadır. Bazı üniversitelerde öğretim (!) iyi bir lise düzeyinin altındadır. Araştırma, doktora tezi diye sunulan çalışmaların çoğunluğunun, uluslararası yayınlarda kaynak gösterilmemesi (sitasyon indeksindeki düşüklüğü) de bilimsel değerlerinin olmadığını ortaya koymaktadır.
YÖK, bir koordinasyon kurumu olarak yeniden yapılandırılacaktır. Üniversiteye giriş sistemi, yukarıda da açıkladığım şekilde, tamamen değiştirilecektir. Üniversitelerde araştırma-öğretim görevlisi ve öğretim üyesi olma kriterleri şeffaf bir süreç olarak tanımlanacak, bilimsel ve etik temellere dayandırılacaktır. Doktora, ancak, bilimin sınırlarını genişleten çalışmalardan sonra hak edilen bir derece haline getirilecektir. Doçentlik ve profesörlük kadroya bağlı değil bilimsel ve etik liyakatle elde edilecek işlevsel unvanlar olacaktır.
Üniversitelerde; bilimsel çalışmalar, eğitim-öğretim ve idari-mali yönetim birbirinden ayrılacaktır. Bilimsel özerklik tam anlamıyla sağlanacak, üniversiteler idari ve mali açıdan yargı denetimine tabi olacaktır.
Hâlihazırda üniversite adı altında faaliyet gösteren kurumların objektif kriterlere göre bu sıfatlarını koruyup korumayacakları yapılacak bilimsel değerlendirmelerle belirlenecek, uygun bulunmayanlar meslek yüksekokulu, meslek lisesi, akademik lise veya diğer eğitim kurumlarına dönüştürülecek ya da kapatılacaktır. Yeni kurulacak üniversitelerde de; kamu veya vakıf üniversitesi olmasına bakılmaksızın, aynı kıstaslar uygulanacak, bütün üniversiteler aynı hak ve yükümlülüklere tabi olacaktır. Üniversitelerin sayısal büyümesinden daha önce nitelik olarak yeterliliklerine önem verilecektir.
Öncelikli alanlarda kapasite geliştirmek üzere, kriterler doğrultusunda seçilecek üniversitelerin, yine kriterler doğrultusunda seçilecek fakülte ve bölümlerinin mükemmeliyet merkezleri olması sağlanacaktır.
Her üniversite, öğrencilerinin; barınma, beslenme, eğitimde kullanacağı araç-gereç ve sosyal yaşam ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumlu olacaktır. Ekonomik olarak bunları karşılama imkânı olmayan öğrencilere burs temini üniversitenin görevi olacaktır. Üniversiteler bursları kendi vakıflarından, iş birliği yaptıkları kurum ve kuruluşlardan, mezunlarından ve diğer kaynaklardan oluşturacakları fonlarla temin edecektir.
7.Ulusal Bilinci Olan Gençler
Biz bir millet olacağız.
Ülkemizin bütün bölgelerini, illerini, doğal güzellik ve tarihi alanlarını birbirine bağlayacak bisiklet yolları yapacağız. Bu yollar üzerinde gençlerin kalacakları, bulundukları çevrenin doğasına uygun, o bölgenin kültürünü yansıtan, özgün mimariye sahip, makul fiyatlarla hizmet veren gençlik yurtları inşa edeceğiz. Ülkemizin dört bir yanında, uluslararası katılımı da olan gençlik kampları kuracağız. Bunlar çay, pamuk, çilek toplamaktan çapa yapmaya, balıkçılıktan köy yolu inşa etmeye kadar çeşitlilik gösterecek.
Gençlerimizin bazı kavramsal etkinliklere en az bir kez katılmaları sağlanacak. Bunlar; Çanakkale Geçilmez, Sarıkamış Yürüyüşü, Kağnı Donanması, Afyon Sessiz Gecesi gibi etkinlikler olacaktır. Gençliğimizin bu deneyimlerle vatanın bize hangi fedakarlıklarla bırakıldığını yaşayarak öğrenmesi sağlanacaktır. Çanakkale siperlerinde günde bir kez sadece üzüm hoşafı ve biraz kuru ekmek yiyerek geçirilecek bir gün, Allahuekber Dağları’nda kar üzerinde yazlık kıyafetlerle, ya yalın ayak ya da parçalanmış postallarla yapılacak 15 dakikalık yürüyüş, İnebolu’dan Ankara’ya kağnılarla silah taşımak, Büyük Taarruz öncesinde ters cephe taktiği için uygulanan gece yürüyüşünün bir kısmını teçhizatla yapmak, gençlerimizin tarihimizi yaşamasını sağlayacaktır. Unutmamamız gerekir ki, Çanakkale’de, Filistin’de, Irak’ta, Galiçya’da, Yemen’de, Allahuekber Dağları’nda, İstiklal Savaşı’nda kendisini; Sünni, Alevi, Hristiyan, Musevi, Türkmen, Kürt, Ermeni, Zaza, Tatar, Süryani, Yörük, Rum, Arap, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Arnavut ve başka birçok kimlikle tanımlayan Türk Milleti’nin öz evlatları şehit ve gazi olmuşlardır. İzmir Yunan işgalinden kurtulduktan sonra gönderden Yunan bayrağını indirip bayrağımızı çeken Musevi bir gencimizdir. İstiklal Harbi’ne katılan Ermeni yurttaşlarımızdan 14’ü İstiklal Madalyası almıştır. Yunanistan’ın Anadolu’yu işgali sırasında Yunan ordusuna katılmayı reddedip yaşamından olan Rum yurttaşlarımız bugün hala aramızda olan Rumlarımızın dedeleri, nineleridir. Kürtlerin ve milletimizin diğer unsurlarının bu savaşlarda gösterdikleri kahramanlıkları ve özverileri anlatmama gerek yoktur.
8.Bilimsel Araştırmalar, Ar-ge ve Öncelikli Teknolojik Alanlar
Türkiye, önceliklendirilmiş alanlarda teknoloji üreten bir ülke olacaktır.Türkiye’de onlarca yıldır yapılan ‘bilime kaynak ayırmama, ayırdığı kaynağı uygulamalı bilimlere ve yandaşlara yöneltme’ uygulaması düzeltilecek, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın en az %3’ü bilimsel çalışmalara ve bunun %25’i temel bilimlere ayrılacaktır. Üniversite-özel sektör- kamu sektörü iş birliğiyle kurulacak ar-ge merkezleri bireysel ve kurumsal araştırmacılara altyapı sağlayacaktır. TÜBİTAK, bilimsel çalışmaların koordinasyonunda (yönetiminde değil) görev yapacak, okul öncesi dâhil tüm eğitim kurumlarında bilimsel düşünceyi geliştirecek projeler hazırlayacaktır.
Bilimsel düşünce Newton-Bacon-Descartes modelinin dışına çıkarılacaktır. İzleneni tanımlayan yaklaşım yerine algıladığımızın dışındaki işleyiş mekanizmalarını çözmek, bilimin yeni alanıdır. Böylece Newton paradigmasından kuantum paradigmasına geçiş sağlanacak “ya o ya bu” yerine “hem o hem bu hem öteki” gerçekliği kavranacaktır. Bu bildirgede ekonomik, sosyal, kültürel ve politik konularda da bu paradigma değişikliğini (“ya o ya bu” yerine “hem o hem bu hem öteki”) gerçekleştirmeye çalıştığıma dikkatlerinizi çekmek isterim.
Türkiye’nin teknolojik gelişiminde önceliklendirilmiş alanlar üzerinde yoğunlaşılacaktır. Bunlar başta; yapay zekâ, nörobilim, kimya, ilaç, metalürji (malzeme bilimi), makina imalat, nanoteknoloji, tohumculuk ve tarım, tıp ve biyoteknoloji, savunma teknolojileri, lojistiğe yönelik teknolojiler ile sayısal teknolojiler olarak Türkiye’nin insan kaynakları ve mevcut imkânlarıyla sahip olduğu rekabet avantajları gözetilerek gelecekteki ihtiyaçları doğrultusunda belirlenecektir.
Bilimsel düşünce ve yaklaşım sistematiği sadece okulda elde edilemez. Her 100 bin nüfus için bir bilim parkı kurulacak, çocuklarımız ve gençlerimiz bilimsel düşünme yetilerini oynayarak ve deneyimleyerek geliştirecektir. Çocuk ve gençlerimizin bu parklarda zaman geçirmeleri için imkân yaratılacaktır. Gençlerin hem dünyayı takip etmeleri hem de bilimsel düşünme alışkanlığı elde ederek kendilerini geliştirmeleri sağlanacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta akla güvenin sınırları olduğunu da bilmemiz ve akılla kavrayamayacağımız gerçeklikler olabileceğini kabul etmemizdir. Aklı kutsallaştırmak tuzağına düşmemeliyiz.
Sloganımız “Herkes için bilim”dir.