Milletimizi Emperyalizm ve Uluslararası Kapitalizm’in (EVUK) kıskacından kurtaracak, halkımızın tüm kesimlerinin refahını sağlayacak toplumcu bir ekonomik model uygulayacağız.

Türkiye ekonomisi; yanlış ve kimi zaman ahlaksızca yapılan özelleştirmelerle soyguna uğramış, orta gelir tuzağına düşmüş, yüksek ithalatı, bozuk ödemeler dengesiyle enflasyon ve işsizlik sarmalında çökmektedir. Şunu da eklemek isterim ki küresel ekonomi de Covid-19 pandemisinden sonra öncekilerden farklı bir darboğaza girmiştir.

Gerek mevcut iktidarın, gerek 4’lü (veya 5’li veya 6’lı) ittifakın, içinde bulunduğumuz krizi çözmekle ilgili yaklaşımları; yüksek reel faiz, değersiz TL, dış borçlanmanın artırılması şeklindedir. Bu, çıkış yolu olmayıp ilerleyen yıllarda sorunu daha da derinleştirecektir.

Kökten ve kapsamlı, devrim niteliğinde yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Aşağıda paylaştığım Ekolojik Halkçı Ekonomi modelinin bu amaca yönelik olarak başka ülkeler için de model oluşturacağı düşüncesindeyim. Bu model üç temel esas üzerine inşa edilmiştir:

  1. Serbest piyasa ekonomisi adı altında yapılan vahşi kapitalizm uygulamalarına son verilecek, kamucu politikalar uygulanacaktır. Devlet, ekonomide düzenleyici bir rol oynayacak, gereken yerde ve zamanda ekonomik faaliyetin içerisinde yer alacaktır.
  2. Ekonomimiz; üretime dayanacak, verimlilik sağlanacak, yaratılan değer toplum kesimleri ve coğrafi bölgeler arasında hakkaniyet ilkelerine göre bölüştürülecek, toplumda eşitsizliklerin ve bölgeler arası gelişme farklılıklarının azaltılmasına yönelik halkçı politikalar uygulanacaktır.
  3. Ekonomik kalkınma ekosistemle uyum içerisinde ve ona en az zarar verecek şekilde ekolojik olarak sağlanacaktır. Bunu yaparken çevreyi kirletme pahasına ekonomik gelişmesini sağlamış devletlerle aynı kurallara uyma zorunluluğumuzun getirilmesi de EVUK’un sinsi bir oyunudur. Doğruları yapmak isteğimiz ve sorumluluk üstlenme irademiz saf ve aptal olduğumuz anlamına gelmez.

Kamucu politikalarımız özel girişimin karşısında olmayan, bilakis özel girişim tarafından tetiklenen bir anlayışa dayanmaktadır. Bu doğrultuda girişimcinin önü açılacak, bürokratik engeller kaldırılacak, rüşvet ve irtikâp önlenecek, şeffaf, kayıt altında, hukuki ve idari olarak girişimcinin kendisini güvende hissettiği ‘namuslu’ bir ekonomik sistem halkın yararına çalışacaktır. Kapitalizmin toplum ve devlet üzerinde baskı oluşturacak şekilde yapılaşması engellenecektir.

Kamu sektörü, kamu-özel işbirliği ve özel sektör uygulamalarında iş birliği ve görev paylaşımı yapılacaktır. Savunma, enerji, madencilik, ulaşım, gıda, ilaç başta olmak üzere ulusal güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren sektörlerde devletin yatırım, işletme, düzenleme ve denetim rolü ağırlıklı olacaktır.

Türkiye’yi, tükettiğinden çok üreten, ithal ettiğinden çok ihraç eden bir ülke haline getireceğiz. Yerli malı seferberliği tekrar bir kampanya olarak başlatılacaktır. Bu ifademi Türkiye’yi kapalı bir ekonomi haline getirmek olarak yorumlayanlar olacaktır. Bu ifade kapalı ekonomiyle değil ‘milli ekonomi bilinci’ oluşturmakla ilişkilidir.

Yukarıda esaslarını belirttiğim Ekolojik Halkçı Ekonomi sihirli bir değnekle uygulamaya konmayacaktır. Kapsamlı, ayrıntılı, planlı çalışmalarla hayata geçirilecektir. Türkiye, ön hazırlığı yapılmamış köklü kararlarla birçok kriz yaşamıştır. Biz aynı hataları tekrarlamayacak gereken teknik ve hukuki hazırlıklardan sonra kendimizden emin bir şekilde adım atacağız.

Burada ‘kalkınma’ ve ‘ekonomik büyüme’ arasındaki farka dikkatinizi çekmek isterim. Biz kalkınmayı hedefleyen bir ekonomik büyüme istiyoruz. Çünkü kalkınmanın içerisinde insanca yaşamanın bütün unsurları vardır. Oysa bir toplum, ekonomik büyümeyi, insanca yaşamaya olumsuz etki yapacak şekilde de sağlayabilir. Ekolojik Halkçı Ekonomi ifadem kalkınmanın insan-canlı-yerküre boyutuyla olacağına işaret etmektedir. Elinizde tuttuğunuz İnsanca Yaşamak İçin Atatürk Gibi Düşün belgesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde Türk Milleti’nin her yönden bütünleşik bir kalkınma sağlaması amacını güttüğüm görülecektir.

Orta ve uzun vadede Ekolojik Halkçı Ekonomi’ye geçerken içinde bulunduğumuz krizi atlatmak için hemen yapılması gerekenler vardır. Kısa vadede yapacağımız uygulamaların ana noktalarını aşağıda dikkatinize sunuyorum:

  • Kamunun; israfa yol açan, döviz çıkışına neden olan, tüketimi artıran harcamaları bıçak gibi kesilecektir.
  • Yukarıdaki maddede sayılan özellikleri yansıtan özel sektör harcamalarını da azaltacak önlemler alınacaktır.
  • Gerekirse iç borçlanma yoluyla, üretimi teşvik edecek kamu harcamalarına devam edilecektir (Başka ülkelerde örneklerini gördüğümüz aşırı kemer sıkma politikalarının yol açtığı daha derin ekonomik krizler tuzağına düşmeyeceğiz.).
  • Bu süreçte ekonomik yük yoksul halk kitleleri üzerine bindirilmeyecektir.
  • Krediler yapılandırma sürecine sokulacaktır.
  • Milli çıkarlar doğrultusunda yaşatılması gereken şirketlere devletin sermaye koyması sağlanacak, bu şirketler kısmen veya tamamen devletleştirilecek, yönetimlerinde kamu görevlilerinin, işçi sendikalarının yer alması sağlanacaktır.
  • Milli bir ekonomik seferberlik içerisinde işçi sendikaları, işveren örgütleri, meslek örgütleri ve kamu yönetimleri sürekli görüş alışverişinde bulunacaktır. Krizden çıkışın yükü emekçilerin sırtına yüklenmeyecektir.
  • Ekonominin çıpası fiyat istikrarına takılacaktır.
  • Ekonominin net kurallar çerçevesinde kurumsal olarak yönetilmesi sağlanacaktır.
  • Yukarıda saydığım uygulamalar sonucunda Türkiye’nin borçlarını ödemede  kararlı olduğu görülecek ve risk primi düşecektir.
  • Borçların ödeme miktarı, şekli ve süreleri üzerine müzakereler yapılarak yeniden yapılandırılması sağlanacaktır.
  • Tanıma uyan borçlarda ‘tiksindirici borçlar’ anlayışı uygulanacaktır.
  • RTE ve AKP’nin yandaşlarını korumak için vermiş olduğu kötü niyetli garantilerin uluslararası tahkim kapsamına alınmış olmasının sonuçları ortadan kaldırılacaktır.
  • Başta vergiler ve sosyal güvenlik primleri olmak üzere kamuya yönelik borçların affı ve yeniden yapılandırılmasını engelleyen yasal ve anayasal düzenlemeler yapılacak, son bir defaya mahsus olmak üzere yurt dışından kaynak girişini ve kamu alacaklarını yapılandırmaya yönelik bir düzenlemeye gidilecektir.
  • Milli ekonomik seferberlik kapsamında değerli ve lüks taşınmazlar üzerinden vergi alınacaktır.
  • Kısa vadede yapılacak olan başka düzenlemeler de vardır ancak bu dokümanın amacından öte ayrıntılı olduğundan burada belirtilmemiştir.

1. Planlı ve Bütünleşik Ekonomik Kalkınma

Devlet Planlama Teşkilatı’nı yeniden kuracağız.

Türkiye’nin ekonomik gelişimi için küresel eğilimlere ve projeksiyonlara dayalı öngörülerle hazırlanmış stratejik planlara ihtiyaç vardır. Bu planlamaların zaman ve sektör boyutunda birbirleriyle ilişkilendirilmiş olarak bütünleşik bir mekanizma oluşturması sağlanacaktır. Bu amaçla DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) devlet teşkilatı içinde önemli ve etkili bir kuruluş olarak tekrar yerini alacaktır.

Şu anda vahşi kapitalizmin talep ettiği Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bağımsız olması ve sadece enflasyona odaklanması politikasını değiştireceğiz. Merkez bankamız amaç açısından değil, araç açısından bağımsız olacaktır. Amaçlar enflasyon, kalkınma, istihdam ve finansal istikrar gibi hususları da kapsayacaktır.

2. Kriterlere Dayalı Ekonomik Kalkınma

Ekonomik kalkınmamız rastgele değil, yön veren kıstaslar doğrultusunda uygulanacaktır.

Ekonomik konularda karar alırken (a) Üretim bilgisi ve becerisi (Know-how), (b) Üretkenlik, (c) Verimlilik, (d) Hakkaniyet ve gelir dağılımı, (e) Çevresel etki, (f) Dünya ile entegrasyon ölçütlerine göre hareket edilecektir.

Ekonomik faaliyetlerin gelişerek ve büyütülerek sürdürülmesinin üç temel ihtiyacı vardır:

  • Güven: Devletimizin ve hükümetlerimizin iç ve dış yatırımcıya, iş insanına güven vermesi gerekir. Güvenin birinci unsuru hukuk devleti olmaktır. İkinci unsur tutarlılıktır. Üçüncü unsur istikrardır.
  • Güvenlik: Yatırımcı, yatırımının hukuki olduğu kadar fiziki olarak da güvende olmasını bekler. İç karışıklıkların ve çatışmaların, mutsuz halk topluluklarının olduğu coğrafyalar yatırım için uygun değildir.
  • Barış: Başka bir ülkeyle ekonomik ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi devletler arası ilişkilerin iyi olmasıyla mümkündür.

Cumhurbaşkanlığı görevim boyunca güven, güvenlik ve barış açılarından ekonomimizin önünü açacak uygulamalar çok kısa zamanda hayata geçirilecektir.

 

3. Kayıtlı Ekonomi 

Ekonomi kayıt altına alınacak, Türkiye kara para cenneti olmayacaktır.

Türkiye’nin ekonomik, siyasi, sosyal ve hatta uluslararası alanda yaşadığı sorunların en önemli nedenlerinden biri kayıt dışı ekonomidir. Ekonomiden ‘erdem’ kavramını çıkartan bu yapı, kaçak ekonomi yoluyla başta din istismarı, terörizm, kirli siyasetin finansmanı, kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, çarpık kentleşme, bürokrat-siyasetçi-hırsız yapılanması olmak üzere birçok karanlık ilişkinin ve mafya yapılaşmasının başlıca nedeni ve finansman kaynağıdır. Türkiye Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü tarafından kara para ve terörün finansmanıyla mücadelede yetersiz kalan üçüncü dünya ülkeleriyle birlikte gri listeye eklenmiştir.Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra devletin ekonomi üzerindeki kontrolü azalmaya başlamış ve bugünkü soygun düzenine ulaşılmıştır.

Vergi sistemi, maliye ve bankacılık süreçleri köklü bir şekilde reforme edilerek bugüne kadar hiçbir hükümetin, politikacının, siyasi partinin ağzına almaya dahi cesaret edemediği, toplumumuzu ve devletimizi habis bir kanser gibi sarmış olan bu hastalık kökünden tedavi edilecektir. Tek bir cümle ile ifade etmem gerekirse “Para takip edilecektir.”. Nereden Buldun Kanunu çıkartılarak gayrimeşru kazanç ve finansal akışlar yok edilecektir. Bu şekilde hem güven ve güvenlik sağlanacak hem de haksız rekabet önlenecektir.

Bu başlıktan olmak üzere siyasetin finansmanı da karanlıktan çıkarılacaktır.

4. Vergi Sistemi 

Adil ve makul bir sistem ile verginin namus olduğu anlayışını yerleştireceğiz.

Ekonominin gelişmesi bir ülkenin vergi politikalarıyla çok yakından ilgilidir. Bugün Türkiye’nin vergi sistemi her bakımdan iflas etmiştir. Vergi yükü emekçi kitlelerin sırtındadır.  İş dünyasının namuslu vergi ödeyen üyeleri ise cezalandırılmaktadır. Vergi kaçakçılığı ve kayıt dışı ekonomi had safhadadır. Vergi sistemi, vatandaşı ahlaksızlığa itmektedir. İktidar politikaları, akılcı vergi yöntemleriyle vatandaşın doğru davranışa yöneltmemektedir. İktidar,  bireyleri ve kurumları yanlış yapmaya zorlamakta, yanlışı bir norm haline getirmektedir. Daha sonra siyasi veya başka nedenle ortaya çıkan çıkar çatışmalarında köşeye sıkıştırmak istediği mükellefin üzerine gitmektedir. Mükellefin “zaten uygulama bu, herkese bu şekilde yapması için izin veriyorsunuz” tezi geçerli olmamaktadır. Böylece hükümet herkese yanlış yapma izni verdikten sonra sadece kendi karşıtlarını ya da istediklerini cezalandırmaktadır.

Cumhurbaşkanlığım sırasında adil, rasyonel, etkili bir vergi sistemi kurulacak, siyasi ya da başka mülahazalarla ayrımcılık yapılmayacaktır. ‘Vergi namusu’ kavramı hepimizin ahlak sistemine dâhil olacaktır. Adil bir sistem kurulduktan sonra vergi kaçırmaya yönelik her eylem cezalandırılacak, toplumun vergi kaçıranları kınayacağı bir kültür oluşturulacaktır. Kuracağımız adil vergi sisteminin temel esasları şunlardır:

  • Gelir vergisinde matrahın asgari ücret kadar olan ilk bölümü vergiden muaf tutulacaktır.
  • Bireysel gelir vergisi hesaplanırken mükellefin, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin temel ihtiyaçlarıyla ilgili harcamalarını vergiye esas matrahtan düşme imkanı sağlanacaktır.
  • Vergi havuzunu doldurmakta dolaylı vergilerin oranı azaltılacak, ÖTV ve KDV normalleştirilecektir.
  • Tarım ve endüstrinin girdileri olarak kullanılacak mallarda düşürülmüş tarifeler kullanılacaktır.
  • Ekonomiye katkısı olmadığı halde rant yaratan varlıklar vergilendirilecek, emlak sektörünün piyasacı bir yatırım aracı olması engellenecektir.
  • Kamusal kararlar nedeniyle değer artışı gösteren gayrimenkullerdeki kazançlar yüksek oranda vergilendirilecektir.
  • Servetin kendisi de vergilendirilerek topumda gelirin yeniden dağılımına katkıda bulunulacaktır.
  • Vergi uygulamalarında kaynağın öldürülmeden vergi alınması esas olacaktır.

Bu politikalar derin yoksulluğu ortadan kaldıracaktır. Şu andaki ekonomik sistemden yüksek menfaat sağlayan sermaye kesimleri mevcut durumun sürdürlebilir olmadığını anlayarak, önerdiğim politikaların toplumsal olarak çıkarlarımızı koruyacağını görmeli ve bu politikalara destek vermelidir.

5. İşçi Hakları

İşçiler ve emekçiler; örgütlü, güçlü, onurlu bir şekilde yaşamlarını sürdürecektir.

1961 Anayasası ile işçilere getirilmiş olan sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakları, 1982 Anayasası ile ortadan kaldırılmıştır. Serbest piyasa adı altındaki vahşi kapitalizm, çalışan haklarını temelden ortadan kaldırmış, hak aramayı suç haline getirmiştir. Emeğin ucuzlatılması, emekçinin değersizleştirilmesi ve işverenlere karşı güçsüz duruma düşürülmesi için işçilerin örgütlenmesinin ve hak taleplerinin önü kesilmiş, sarı sendikacılık yaygın bir hal almıştır. Ekolojik-Halkçı Ekonomi anlayışı hayata geçirilirken işçilerin yönetişimin önemli ve güçlü bir aktörü olmaları sağlanacaktır. İşçi; hangi siyasi görüşten, hangi dini inançtan, hangi etnik kökenden olursa olsun etkili ve güçlü bir şekilde örgütlenmelidir.

Türkiye’de sendikalaşma oranı çok düşük olup, başta tarım olmak üzere birçok sektörde sendikal örgütlenme bulunmamaktadır. Ekonominin kayıt altına alınmasıyla iş gücü de bütün unsurlarıyla sosyal güvenlik sisteminin parçası olacak ve işçilerin hızla sendikalaşması sağlanacaktır.

Türkiye işçilerinin daha iyi günler görmesini sağlamak üzere çalışmak her yurttaşımızın ve benim ödevimdir. İşçilerin güçlü olduğu bir toplum her alanda güçlü olur. Türkiye işçilerinin sadece kendi çıkarları için değil Türk Milleti’nin  EVUK’a karşı vereceği mücadelede erdemli bir toplum olarak ileri ve tam demokrasiyi gerçekleştirmek, Mustafa Kemal Atatürk ülküsünü hayata geçirmek için ön saflarda görev yapacağını biliyorum.

Benim cumhurbaşkanı olduğum Türkiye’de 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı Taksim’de kutlanacaktır.

6. Asgari Vatandaşlık Geliri (AVG) Programı

Yoksulluk sınırının altında yaşamak insanlık onuruna aykırıdır.

Türkiye istatistiki olarak büyüyor görünmektedir. RTE ve şahsının devleti bu propagandayı yüksek sesle yapmaktadır. Peki halk bunun farkında mıdır? Hayır. Çünkü büyümeyle sağlanan kaynak küçük bir yandaş ve iş birlikçi grubun cebine gitmektedir. Uygulamalarımız her yurttaşımızın milli gelirden hakça pay almasına yönelik olacaktır.

Türkiye’yi yönetenler, siyasi parti ayrımı yapmaksızın, yoksulluğu ortadan kaldırmaya değil, yoksulluğu yönetmeye yönelik politikalar geliştirmişlerdir. ‘Sosyal yardım’, ‘sosyal belediyecilik’ adı altında sürdürülen sistemler büyük ölçüde ‘sadaka’ anlayışına dayalıdır. Bu anlayışı değiştirerek asgari bir gelire sahip olmayı vatandaşlık hakkı olarak tanımlayacağız.

Bugün sosyal yardım adı altında verilen sadakalar çok parçalı, takip edilemeyen ve denetlenemeyen haldedir. Sosyal yardımı yapan kurum bunu politik bir araç olarak kullanmaktadır. Cumhurbaşkanlığım döneminde bütün yardımlar tek merkezde toplanacak ve belediyeler aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacaktır.

Türkiye’de yoksulluk sınırının altında yaşayan tek bir yurttaş kalmayıncaya kadar gelir açısından dezavantajlı gruplar için Asgari Vatandaşlık Geliri uygulamasına geçilecek, bu ödeme, koşullar uygunsa, ailede kadınlara yapılacaktır.

7. Tarım ve Hayvancılık Reformu

Ülkemiz tarım ve hayvancılıkta dünyada ilk ona girecektir.

Emperyalizm ve Uluslararası Kapitalizm (EVUK) ve yerli iş birlikçileri ülkemizde tarım ve hayvancılığı yok etmek üzere son derece karmaşık politikalar uygulamış ve uygulamaktadır. Tohum tekellerinin hakimiyeti sonucunda yerel türlerimiz, tohumlarımız ortadan kaldırılmış, rekabet gücü yüksek ürünlerimize ekim kotaları getirilmiş, kendi ihtiyacımız olan ürünlerin ekimi sınırlandırılarak ithalat ihtiyacı yaratılmış, kendini besleyemeyen bir ülke olmamız sağlanmış, birçok ürünümüzde uluslararası rekabetten çekilmemize ve uzaklaşmamıza yol açılmıştır.

Küresel ısınma ve Covid-19 pandemisi başta olmak üzere gelişmeler dünya çapında bir kıtlık yaşayabileceğimizin de işaretlerini vermektedir.

Tarım ve hayvancılık sektörümüzün üretken ve güçlü bir konuma yükseltilmesi stratejik öneme sahiptir. Çiftçi kayıt sistemi kurulacak, tarım ve hayvancılık büyük şirketlere devredilmeyecek, Türk köylüsünün yüzlerce yıldan süzülen deneyimi üzerine inşa edilecektir. Yerel kooperatifçilik hayata geçirilerek dayanışma kültürü güçlendirilecek, çiftçi-kooperatifler-üniversiteler arasında etkili iş birliği yapılarak tarım ve hayvancılık konusunda eğitim ve kültür düzeyi yükseltilecek, kırsal alanda yaşam canlandırılacaktır. Çiftçinin iki temel girdisi gübre ve mazot sübvanse edilecektir. Kooperatifler aracılığıyla makina kullanımlı tarım, yerli tohum kullanımı teşvik edilecek, nitelikli sulama, bazı devlet arazilerinin tarıma açılması ve ürünlerin hızlı bir şekilde pazara ulaşması sağlanacaktır.

Yukarıda açıkladıklarımı okuyan çiftçilerimiz bugüne kadar edindikleri deneyim ışığında devletin kendilerine taahhüt ettiği destekleri yıllarca geciktirdikten, paraları pul olduktan sonra aldıklarını düşünerek umutsuzluğa kapılabilir. Cumhurbaşkanlığım döneminde destekler çiftçinin ihtiyacının olduğu anda yapılacaktır.

Tarım ve hayvancılıkta, ihtiyaç duyulan coğrafi alanlarda ve konularda Kamusal Ekonomik Kuruluşlar devreye sokulacak, tarım-hayvancılık-balıkçılık bu alanlardaki endüstri ile entegre edilerek ekonomik büyüklüğü verimlilik esasına göre planlanmış bütünler halinde ele alınacaktır.

Tarım ve hayvancılık sektöründe ürün ihracatının, zeytinyağı, baklagil ürünleri, şarap, makarna, dondurulmuş gıda, konserve, şarküteri, peynir gibi katma değer sağlandıktan sonra yapılmasına önem verilecektir. Coğrafi işaretlemelerle Finike portakalı, Antep fıstığı, Bursa şeftalisi, Malatya kayısı pestili, Datça bademi, Rize çayı, Ayvalık zeytinyağı gibi markalar oluşturulacaktır. Dünyadaki trendler doğrultusunda vegan ve organik ürünler geliştirilecektir.

Başta soya, ayçiçeği, mısır olmak üzere yem sanayine yönelik üretim desteklenecek, diğer yağlı tohumların küspe üretimi artırılacaktır.

Tarımda havza bazlı modele geçilecektir. Tarım sektöründe iyi niyetlerle hazırlanmış ama bir türlü uygulamaya geçmemiş olan (belki de engellenmiş olan) TARBİL Projesi uygulamaya konacaktır.

Bunların yapılabilmesi için tarım arazilerimizin korunması esastır. En verimli, birinci sınıf tarım arazilerimizin sanayii ve konut gibi tarım dışı alan olarak tahsis edilmesine izin verilmeyecektir. Tarım arazilerimizin yakınlarında, bu arazileri kullanılamaz hale getiren ya da ürünlerin niteliğini bozan, kimyasal, radyoaktif vb. kirlenmelere yol açan uygulamalar önlenecektir.

Türkiye’yi, beslenmede tekrar kendine yeten bir ülke haline getireceğiz.

8. Temiz Enerji Devrimi

Yerküreyi kirletmeyen enerji politikası uygulayacağız.

Türkiye’nin cari açığının çok büyük kısmı enerjiden kaynaklanmaktadır. Hatta bazı dönemlerde Türkiye, enerji hariç cari fazla bile vermiştir. Ülkemizin en büyük sorunlarından biri enerjide dışa bağımlı olmaktır. Bunu azaltmanın yolu elektrik enerjisi üretmek için yenilenebilir kaynakların kullanımını artırmaktır.

Ne var ki RTE’nin, özellikle damadı Berat Albayrak’ın eliyle uygulattığı, Türkiye’yi dış enerji kaynaklarına mahkum eden gayrimeşru uygulamalarıyla bu sorunumuz daha da derinleşmiştir. RTE’nin ve Berat Albayrak’ın iradeleri doğrultusunda yapılmış olan bütün ihale ve anlaşmalar derinlemesine incelenerek milli menfaatlerimizi korumakta azami sonuç alacak uygulamalar yapacağız.

Amacımız Türkiye’nin enerji ihtiyacını, tamamen karbon dışı kaynaklardan karşılanır hale getirmektir. Bu amaca aşamalı bir şekilde ulaşacağız. Tercihimiz yenilenebilir enerji (güneş santralleri, rüzgâr türbinleri, jeotermal kaynaklar vb.) kaynaklarıdır. Bu alanda milli bir seferberlik ilan edeceğiz. Enerji ihtiyacımız tamamen yenilenebilir kaynaklarla temin edilinceye kadar stratejimiz, çıpası güvenli olmaya sabitlenmiş, nükleer enerji kullanmaktır.

9. Ekolojik-Etkili-Verimli Ulaşım ve Taşımacılık

Her köşesine demir yoluyla gidilen, denizcilikte dünya sıralamasına girmiş, nitelikli kara ve hava yollarına sahip, tamamını bisikletle dolaşabileceğimiz bir ülkemiz olacak.

Türkiye’nin, ekonomik-politik-jeostratejik oynayacağı rollerden biri Avrupa Birliği ile Avrasya arasında köprü olması, Karadeniz ve Akdeniz’deki konumunu lojistik bir üs olarak kullanması, Avrasya’nın Afrika’ya, Afrika’nın Avrasya’ya erişimini sağlamasıdır. Bu vizyon çerçevesinde ulaşım ve taşımacılık ülke içi boyutu ile olduğu kadar, ülke dışı boyutuyla da önem taşımaktadır.

9.1 Demir Ağlar

Atatürk’ün “Demiryolları refah ve umran tevlid eder.” ifadesi hala geçerliliğini korumaktadır.

İyi niyetli dahi olsa, demir yoluyla yolcu ve mal taşımacılığının önemini yitirdiği, demir yollarının yerini kara ve hava yollarına bırakması gerektiği düşüncesi Emperyalizm ve Uluslararası Kapitalizm (EVUK) tarafından oluşturulmuş tezlerin yansımasıdır.

Türkiye’de, Doğu-Batı hattında geometrisi düzenlenmiş çift hatlı demir yolları inşa edeceğiz. Bu hat, Akdeniz’de İskenderun, Yumurtalık, Mersin; Karadeniz’de Trabzon, Samsun, Zonguldak; Ege’de İzmir ve Marmara’da Bandırma ve İstanbul limanlarımıza ulaşacak, Marmaray’dan Avrupa’ya geçecektir. Böylece Avrasya ve Avrupa arasında gerçek bir demir köprü kuracağız. Demir yollarının çevresinde oluşturulacak organize sanayi bölgeleriyle orijin ülkelerden gelen ham maddelerin Türkiye’de mamul maddeye dönüştürülerek sevkiyatını sağlayacağız.

Yük taşımacılığına yönelik bu altyapı yolcu amaçlı olarak da kullanılacak, başta gençler ve yaşlılar olmak üzere seyyahların, turistlerin TürkRail kartı ile seyahat etmeleri sağlanacaktır.

Trenlerimiz temiz enerji kaynaklı elektrikle çalışacaktır.

9.2 Denizcilikte Atılım

Denizcilik Bakanlığı kurulacak, Mavi Vatan konseptine paralel olarak askeri ve ticari alanda Türk denizciliğinde atılım yapılacaktır. Türkiye’nin lojistik politikalarının bir uzantısı olarak gemi inşa ve deniz taşımacılığında; insan gücü, malzeme üretimi, liman işletmeciliği alanlarında yapılacak yatırımlarla deniz ticaret filomuzun kapasitesi en az %30 artırılacak ve gemi inşa sektörümüz, sayı ve tonaj olarak genişletilecektir.

RTE’nin, ABD’nin fikir babalığıyla ortaya attığı Karadeniz ile Marmara Denizi arasında kanal açılması girişimi hemen durdurulacaktır. Bu kanal; Türk Boğazları Antlaşması’nı ortadan kaldıracak, Karadeniz’de barışı tehdit edecek, ekolojik dengeyi bozacak, demografik yapıyı çok olumsuz etkileyecek, İstanbul’un gelecekte bir ada devleti olarak ortaya çıkmasına yol açacak, RTE ve yandaşlarına rant yaratan bir projedir. Buraya harcanacak kaynak limanlarımızın geliştirilmesine ve demir yolu ağımızla bütünleştirilmesine kaydırılacaktır.

Türkiye kendi limanları arasında, Karadeniz, Akdeniz ve okyanus ötesi mal ve yolcu taşımacılığında, gezi (cruise) sektöründe var olacaktır. İstanbul’un kent içi ulaşım sistemlerinde deniz yollarının payı artırılacaktır.

Denizci bir toplum olmak yolunda, özellikle sahillerdeki öğrencilerimize yönelik olarak lise müfredatında ‘Denizcilik Kültürü ve Amatör Denizcilik’ eğitimleri konacaktır.

9.3 Karayolu Ulaşımı

Ülkemiz karayolu ulaşımında bütün iktidarların katkılarıyla önemli bir altyapıya sahip olmuştur. Şu anda planlanmış olan otoyol ve çift yolların yapılmasına devam edeceğiz. Bununla birlikte önceliğin demir ve deniz yollarına verileceği açıktır. Karayolu ulaşımının çevre açısından oluşturduğu zararı önlemenin yolu yenilenebilir ve nükleer enerji kaynaklı, elektrikle çalışan araçların trafiğe çıkmasıdır.

9.4 Gökler

Hava taşımacılığında uluslararası alanda rekabet üstünlüğü elde edeceğiz. Havalimanlarımızı demir yollarımızla entegre edeceğiz.

İhalesinin ve işletmesinin, yer seçiminin nasıl yapıldığından bağımsız bir değerlendirmeyle İstanbul Havaalanı stratejik olarak doğru bir yatırımdır. Bu yatırımın etkililiğini ve verimliliğini artıracak politikalar uygulayacağız. Bu alanın adı İstanbul Atatürk Havalimanı olacaktır. Eski Atatürk Havalimanı’na verilmiş olan büyük zararı ortadan kaldırıp bu tesisi de bir ‘şehir havalimanı’ olarak hizmete alacağız.

9.5 Bisiklet Yolları

Kent içlerinde ulaşım sağlanması, şehirler arası alanda ve kırsal bölgede rekreasyon amacıyla kullanmak üzere ülkemize bisiklet yolları kazandıracağız.

10. İstihdam 

Daha çok iş, daha çok kadın ve genç istihdamı ile üreten bir toplum olacağız.

İstihdam politikalarını şu temel esaslara dayandıracağız:

  • Türkiye’nin insan kaynağı ihtiyacını planlayacağız.
  • Eğitim kalitesini artıracak, toplumun ve ekonomimizin ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerilerle donanmış bireyler yetiştireceğiz.
  • Mevcut işsizleri iş gücü piyasasında karşılığı bulunan mesleklere yönelik olarak eğiteceğiz.
  • Kayıt dışı çalışmayı önleyeceğiz.
  • İş gücünün örgütlü olmasını sağlayacağız.
  • Kadınların iş gücüne katılım oranını; iyi planlama, örgün eğitim, mesleki kurslar, sosyal projeler ve hukuki düzenlemelerle yükselteceğiz. Okul öncesi eğitim sektörünü kadınların istihdam edileceği bir alan olarak planlayacağız. Kadınların askerlik eğitimi almaları ve gerektiğinde askerlik hizmeti yapmaları da istihdam açısından bir fırsat olarak kullanılacaktır.
  • Kamu ve özel kurumların yönetim kurulları ve üst düzey yöneticileri arasında kadınların en az %30 oranında yer almasını sağlayacak düzenlemeler yapacağız. Orta ve uzun vadede hedefimiz en az %50’dir.
  • Geçici sığınmacı konumdaki emekçilerin sigortasız ve düşük ücretle çalıştırılarak Türkiye’deki iş gücünün direncini kıran uygulamalara son vereceğiz.

11. Turizm

Türkiye turizmde en çok tercih edilen dünyanın ilk on ülkesi arasına girecek.

Türkiye’de güneş ve deniz turizminin ötesine geçecek bir politika uygulanacak, tarih, dinler, kültür, sanat, coğrafya, doğa sporları, spor, yelkencilik, dalış, sağlık, termal, yaşlılar ve engellenenler için turizm, gastronomi, konferans turizmi vb. alanlarda imkânlar yaratılacaktır. Eski ve deneyimli bir Mavi Turcu olarak gulet turizminin; tarih, kültür, felsefe, gastronomi, sağlık, meditasyon, fotoğrafçılık gibi farklı alanlarda uzmanlıklar geliştirmesine katkıda bulunacağım. Farklı gelir grupları ve kültür düzeyleri hedeflenerek segmentasyonu doğru yapılmış bir turizm pazarlaması yapılacak ancak turistik bölgelere kaldırabileceğinden fazla yük bindirmeyecek önlemlerle çevre koruması sağlanacaktır.

Önemli bir konu yukarıda belirttiğim segmentasyondur. Türkiye; eğitimli, kültürlü, rafine yaşam alışkanlıkları olan, hem ülkemizin tanıtımına katkıda bulunacak hem de kişi başı en az 3000 USD döviz bırakacak  sosyo ekonomik statü gruplarına yönelecek, 600 USD’lik turist grubundan kademeli olarak uzaklaşacaktır. Bu da ancak demokrasimiz, insan haklarımız, örnek toplumsal harmonimiz, uluslararası alanda takip edeceğimiz saygın, ciddi, barışçı politikalarla mümkün olur. Turizm de, her konuda olduğu gibi, ülkemizin nasıl yönetildiği ile çok yakından ilgilidir.

Yurt dışında Türkiye’ye nitelikli turist gönderebilecek kentlerde; Türk lokantalarının, Türk ürünleri satan mağazaların, Türkiye’nin farklı özelliklerini tanıtan ofislerin bulunduğu, kültürel ve sanatsal gösterilerin, etkinliklerin düzenlendiği ‘Türk Evleri’  kuracağız. Bunlar kendi içlerinde gelirleri maliyetlerinden yüksek birimler olarak devlet ve özel sektör iş birliğiyle kurulup işletilecektir. Bu evler, uluslararası alanda markalaştıracağımız ürünlerimizin, tarihi ve turistik zenginliklerimizin, kültürel etkinliklerimizin oradaki halka yüksek nitelikli bir şekilde tanıtılacağı merkezler olacaktır.

Turizm politikamız milli değerlerimizi, milletimizin onurlu duruşunu yansıtacak bir ağırbaşlılıkla uygulanacak, turiste bir şey satmak için yapışan tiplerin karakterize ettiği ‘turistik’ görüntüye izin verilmeyecektir. Bu da ancak eğitimli ve bilinçli bir sektörle mümkün olur.