Bu konunun ilk cümlesi şudur: “Kürt yurttaşlarımızla PKK’yı birbirinden ayrı tutarız.” Benim yıllardır söylediğim gibi Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunları vardır. Ekonomik, kültürel, feodal, sosyal olarak sınıflandırabileceğimiz bu sorunlar PKK’nın ortaya çıkması için zemin hazırlamıştır. Bu tespitten sonra açıklıkla ifade etmemiz gereken şudur ki PKK, Emperyalizm ve Uluslararası Kapitalizm’in (EVUK) bir vesayet savaşı piyonudur.

PKK ile mücadelemizi üç ana başlıkta sürdürerek bu örgütü tarihe gömeceğiz.

Birinci başlık, ‘İnsanca Yaşam Politikaları’dır. Bu dokümanda açıklanan Ekolojik-Halkçı Ekonomi kapsamında gelir dağılımının düzeltilmesi ve bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılması, sanayileşme, tarım ve hayvancılığın gelişmesi ve istihdam sağlanması ile ülkemizin tüm bölgelerinde yoksulluk ortadan kaldırılacaktır. İleri ve tam demokrasi uygulamalarıyla Kürt yurttaşlarımız dahil bütün kültürel zenginliklerimiz kendilerini, ana dillerini, kültürlerini özgürce geliştirmek ve yaşamak imkanı bulacaktır.

İkinci başlık, PKK’ya siyasi, askeri, ekonomik, lojistik desteğin kesilmesi için diplomasinin devreye sokulmasıdır. Başta ABD olmak üzere müttefiki olduğumuz devletlerin bu konudaki beklentilerimizi yerine getirmemeleri halinde ittifak ilişkimizin kökten gözden geçirileceği muhataplarımıza açık ve anlaşılır bir dille izah edilecektir.

Üçüncü başlık, PKK’ya yapılacak “Silahları bırakın!” çağrısına uyulmaması halinde kararlılıkla sürdüreceğimiz yoğun askeri operasyonlardır. PKK, bir terör örgütüdür. Hiçbir şekilde Kürt yurttaşlarımızla ilişkilendirmeyiz. Şu anda PKK’nın içinde yer alan kişilerin bazıları PKK ile ilişkisi olmayan yurttaşlarımızla akraba, hatta kardeş, evlat konumundadır. Biz suçun kişiselliği ilkesinden hareket ederek bu yurttaşlarımıza bir önyargı ile yaklaşmayacağız.

Devletin PKK ile mücadelesinde hukuk ve meşruiyet içerisinde kalmasına özel bir önem vereceğiz. Bu alanda hukuk dışı uygulamalar yapan güvenlik güçleri konusunda takipsizlik kararı verilerek bir çeşit ‘cezasızlık politikası’ uygulanması vicdanlarda karşılık bulmamaktadır.

Bu başlık altında ifade etmeyi uygun bulduğum bir husus Halkların Demokratik Partisi’dir. Bu partinin eş genel başkanlarına yazdığım mektubu eklerde bulabilirsiniz. Onlara çağrım HDP’nin kimlik siyasetinin üstünde, toplumumuzdaki bütün dezavantajlı grupların çıkarlarını savunan, şiddeti bütünüyle devre dışı bırakmaya yönelik politikalar takip eden bir Türkiye partisi olarak parlamentomuzda yer almasıdır.