1.Adil ve Etkili Yargı Sistemi
Bağımsız, adil, etkili ve hızlı çalışan bir yargı sistemi kurulacaktır.

Adaletin mülkün (devletin) temeli olduğu esasından hareketle adli sistemimiz, başta siyaset olmak üzere, her türlü baskı ve müdahaleden ari olarak yeniden yapılandırılacaktır. Hâkimler ve savcılar yüksek kurulları birbirinden ayrılacak, Adalet Bakanlığından bağımsız hale getirilecek, bu kurullardaki siyasi pozisyonlar kaldırılacak, hâkim ve savcı atamalarında bütünüyle objektif, liyakat esasına dayalı bir sistem kurulacaktır. Hâkim ve savcı teminatı etkili bir şekilde sağlanacaktır. Yüksek yargı organlarının oluşumunda siyasi erkin etkisi kaldırılacak, yasama, yürütme ve yargının denge ve denetleme sistemi içerisinde işlemesi sağlanacaktır. Yargının savunma ayağını oluşturan avukatlık görevinin nitelikli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak üzere yasal düzenlemeler yapılacaktır. Mahkemelerde iddia ve savunma makamları eşit ağırlık ve güçte olacaktır. Hukuk eğitiminin içeriği ve yöntemlerinde çok köklü değişikliklerle ilerlemeler sağlanacaktır.

2.Kamu Hizmetlerinde Yolsuzluğun Önlenmesi
Yolsuzluğu önlemek kolaydır. Yeter ki balık baştan kokmasın.

Bütün bakanlıkların, kamu kurumlarının, Kamusal Ekonomik Kuruluşların (KEK) teftiş kurullarını yargı sisteminin altına taşıyacak ve siyasetçinin kontrolünden çıkaracağız.
4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’u değiştirerek, devlet memuru-siyasetçi-hırsız yapılanması yok edeceğiz.
İhale Kanunu fiyat-nitelik dengesini en iyi sağlayacak şekilde yeniden düzenlenecek, kamu adına yapılacak bütün satın almaların şeffaflık ilkesiyle gerçekleşmesi sağlanacak; hangi ihalenin, hangi gerekçeyle, hangi yöntemin uygulanmasıyla, hangi kuruluş tarafından gerçekleştirileceği internet üzerinden paylaşılacaktır. Bu tür durumların istisnaları ancak yasada belirtilmiş hallerde uygulanabilecektir.
Ekolojik Halkçı Ekonomi başlığı altında ele aldığım kayıtlı ekonomi ve paranın takibi uygulamaları da yolsuzluğun, rüşvet ve irtikabın önlenmesinde etkili olacaktır.

3.Kamu Hizmeti Görenler

Kamu görevlilerinde topluma hizmet bilinci ve sorumluluğu yerleştirilecektir.

Halkın; genel, ortak ve tatmini zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulan, düzenlenen, işletilen, denetlenen işlevlerin tümüne kamu hizmeti denir. Kamu hizmetleri, kamu yararına, kamu görevlileri tarafından sunulur. Toplum kendi güvenliği ve esenliği için kendisindeki egemenliğin bir kısmını kamu görevlilerine aktarmaktadır.

Şöyle bir örnekle açıklayayım: Bir kovboy filmindeki kasabada herkesin silahı vardır ve bireysel olarak kendilerini korumakta, adaleti bizzat yerine getirmektedir (İhkak-ı hak). Bu durum çeşitli sorunlara yol açar. Bunun üzerine aralarından düzeni sağlamak üzere bir şerif, adaleti sağlamak üzere bir hâkim seçerler ve silahlarını bu kişilere teslim ederler. Artık kasabanın düzenini ve güvenliğini şerif sağlayacak, hâkim ise düzeni bozanları cezalandıracaktır. Kasaba halkı kendi egemenliğinin bir kısmını şerife ve hâkime devretmiştir. Kamu gücünü elinde tutan şerifin ve hâkimin tarafsız, adil ve ölçülü bir şekilde görevlerini yerine getirmesi beklenir. Eğer şerif silahını kasaba halkını baskı altına almak, kendisine ve belirli kişilere menfaat temin etmek için kullanır, hâkim de adaletin dışına çıkarsa, kendilerine tevdi edilmiş egemenlik yetki ve görevini kötüye kullanarak suç işlemiş olurlar.

Türkiye’de kamu hizmeti görenlere verilen yetkiler büyük çoğunlukla istismar edilmektedir. Düzeni sağlaması gereken insanların, ellerindeki gücü kullanarak, sağlamaları gereken düzeni bozmaları alışılmış bir davranıştır. Halkın hizmetinde olması gereken bu kişiler ellerindeki kamu gücünü kendilerinin, yakınlarının, yandaşlarının ve ilişkili oldukları siyasi partinin menfaati için kullanmaktan çekinmemektedir. Bu durum; eğitim, idari düzenlemeler ve cezai yaptırımlarla önlenecektir.

Ülkemizde kamu görevlileriyle yurttaşlar arasında muktedir-muhtaç ilişkisi kurulmuştur. Trafik kontrolü yapan bir polis tarafından durdurulan ve mesleği hekimlik olan birisi o polis memuru karşısında güçsüz, daha aşağıda, otorite karşısında zayıf bir konumdadır. Polis memuru ise güçlü, daha yukarıda, kendisine itiraz edilemeyecek pozisyondadır. Aynı polis memuru hastanede aynı hekimin karşısına çıktığında roller değişir, hekim muktedir, polis memuru muhtaç konumuna geçer. Yapacağımız düzenlemeler ve uygulamalarla kamu görevlileri ve yurttaşlar arasındaki ilişkiyi eş düzeydeki erişkinler arasındaki, haklara ve görevlere dayalı bir yapıya kavuşturacağız.

Demokrasilerde kamu görevlileri ve bürokratlar siyasi partilere üye olabilirler ancak görevlerini yaparken bağlı oldukları hükümetin politikalarını uygularlar. İktidarlar değiştiğinde bürokratlar değişmez. Oysaki bizde kamu görevlisi ve bürokrat, siyasi partilere üye olamaz ama son derece partizan uygulamalar yapar. Yapacağımız anayasal ve yasal düzenlemelerle kamu görevlileri ve bürokratlarla siyaset kurumunu birbirinden kesin olarak ayıracak mekanizmalar kuracağız. Kamu görevlilerinin devlet ve anayasa bilincine sahip olmalarına yönelik eğitimler verecek ve liyakate dayalı görevlendirmeler yapacağız. Bu mekanizmanın sağlıklı işlemesi için yasama, yürütme ve yargı erklerinin sorumluluklarını anayasa ve yasalarda düzenleyeceğiz.

Bir toplumun, egemenliğinin bir kısmını anayasa ve yasalar çerçevesinde devlete yani kamu görevlilerine devredip, toplumun birlikte yaşama iradesini yansıtan kurallara uyarak ve kamu gücünü devrettiği yöneticilerle bireylerin ve toplumun karşılıklı hak ve ödevleri çerçevesinde uyum içinde yaşamalarına uygarlık (medeniyet) denir.

Cumhurbaşkanı olduğumda kamu görevlilerinin ve bürokratların bir siyasi partiye ya da ideolojiye ya da iktidara değil, anayasaya, yasalara ve milletimize sadakatle bağlı olmalarını sağlayacak düzenlemeler yapacağız.

4.Anayasa Reformu

Tarihimizde ilk kez anayasayı millet olarak birlikte hazırlayacağız.

Anayasalar, esas itibariyle yukarıdaki başlıkta açıkladığım toplumsal düzeni kurmak, işlemesini sağlamak ve sistemi denetlemek için vardır. Bu da yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirini dengeleyen ve denetleyen işlevleriyle yerine getirilir. Devlet, siyasi partilerin ve iktidarın üzerinde olan, iktidar değişimleriyle değişmeyen bir yapıda olmalıdır.

Şu anda yürürlükte olan Anayasa, aslı itibariyle anti-demokratik 12 Eylül Anayasası’nın daha da tahrip edilip güçler ayrılığının tamamen yok edildiği, parlamentonun devre dışı bırakıldığı, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı, insan haklarından uzak bir belgedir.

Tarihimiz boyunca anayasal nitelikteki metinlerin hiçbirine halkımızın katkısı olmamıştır. 1808’deki Sened-i İttifak’tan bu yana; 1876, 1908, 1921, 1924, 1961, 1982 Anayasaları ve bunlar üzerinde yapılan değişiklikler halkımızla tartışılmamış, halkımız herhangi bir anayasanın hazırlanma sürecine dâhil edilmemiş, bu nedenle toplumsal bir anayasa bilinci oluşmamış, dolayısıyla bu metinleri de sahiplenmemiştir.

Aşağıda tanımladığım süreç halkımıza anayasanın ne olduğunu, neden önemli olduğunu ve işlevinin nasıl gerçekleşeceğini gösterecektir. Bu sürece itirazların olabileceğini öngörüyorum. En başta gelecek itiraz “dünyada bir benzerinin yapılmamış olması”dır. Ancak bu itiraz bilimsel ve hukuki değildir. Böyle bir sistemi uygulayarak dünyaya örnek olmamızın önünde bir engel bulunmamaktadır.

4.1 Yeni Anayasanın Tartışılma Süreci

Anayasa hazırlanma sürecine toplumumuzun her kesimi, hiçbir engelle karşılaşmadan katılacaktır.

Mevcut Anayasamızda devletin niteliklerinin sayıldığı; devletin şekli, cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, devletin dili, bayrağı, milli marşı ve başkentini belirleyen ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Ancak bu üç maddenin değiştirilemeyeceğini vazeden 4. maddenin de değiştirilemezliği sağlanmalıdır.
Göreve gelir gelmez, siyasi parti, sendika, meslek örgütü temsilcileri, akademisyenler ve bu konuda tebarüz etmiş kişilerle kuracağım bir komisyonla, Anayasa’nın ilk dört maddesine dokunmaksızın; insan haklarına dayalı, ileri ve tam demokratik, güçler ayrılığını sağlayarak etkili bir denge-denetleme sistemi kuran, özgür basın ve yayına imkân tanıyan, bireyi koruyan, inançlara saygılı, laik, kültürel zenginliklerimizin önünü açan, emekçi sınıfların, gençlerin, kadınların ve dezavantajlı grupların örgütlü yapılar oluşturmasına destek veren, ekolojik dengeyi koruma amacı güden, eğitim ve sağlık hizmetlerinin birer kamusal hizmet olduğu esasına referans veren bir parlamenter rejimi tanımlayan anayasa taslağı hazırlayacağız. Bu hazırlıkların 6 ay kadar süreceğini ön görüyorum.
Bu taslak hazırlanırken TRT’ye Anayasa TV kurulması talimatını vereceğim. Başta siyasi partiler olmak üzere toplumumuzun bütün kesimleri; sendikalar, dernekler, vakıflar, işveren örgütleri, akademisyenler, medya mensupları ve hatta kimi zaman kendi adına katılan bireyler bu taslağın bütünü, bölümleri ve maddeleri üzerine tartışma yapacak. Ayrıca toplumun her kesiminin görüşlerini alabileceğimiz halk panelleri kuracağız. Bu aşamada doğrudan demokrasiye daha yaklaşmak amacıyla dijital altyapılardan yararlanarak ‘Dijital Demokrasi’ye doğru adım atacağız.
6 aylık ön hazırlıktan sonra anayasa üzerinde çok geniş katılımlı bir tartışma yapmak üzere yukarıdaki paragrafta belirttiğim altyapı kullanılarak, toplumsal bir sözleşme ortaya koymak üzere ikinci aşamaya geçeceğiz.
İkinci aşamada, bizi toplum olarak olgunlaştıracak sistematik tartışma yöntemlerini, bilgiye ve akla dayalı analizleri teşvik edeceğiz. Bir önerinin yaratacağı fırsat ve tehditleri, önerinin kuvvetli ve zayıf taraflarını tespit edecek objektif değerlendirmeleri ortaya koyacağız. Böylece, halkımız tarihinde ilk defa bir anayasa hazırlama sürecine katılarak düşüncelerini belirtmiş olacak, farklı yaklaşımların uzlaşmayla nasıl çözüleceğini deneyimleyecektir. Ülkemizde demokrasinin derinleşmesi ve içselleştirilmesi açısından bu sürecin çok önemli katkısı olacaktır. Bu süreçte edineceğimiz deneyimler daha sonraki yıllarda yapacağımız düzenlemelerle derinlemesine yerleştireceğimiz Dijital Demokrasi’nin altyapısını oluşturacak ve doğrudan demokrasiye daha yakın bir sistem kurabileceğiz.
Benim partisiz ve birleştirici cumhurbaşkanı olarak görevim her konudaki tartışmayı dokümante etmek, tartışma konularını, mutabık kalınan ve kalınmayan noktaları ortaya koymak olacaktır.
Amacımız çoğunluğun benimsediği hükümlerle bir anayasa hazırlamak değildir. Azınlıkta kalmış olan görüşleri savunanların endişelerini anlamak ve bu endişeleri izale edecek çözümler üretmek çabası içinde olacağız. Böylece çoğunlukçu değil ‘çoğulcu’ bir demokrasi kuracağız.
İkinci aşamanın iki yıl kadar süreceğini öngörüyorum. Böylece halkımız neden anayasa hazırladığımızı, hangi konuları neden tartıştığımızı, uzlaşma sağlama yöntemlerini görecek, katılımcı demokrasinin ne demek olduğunu anlayacaktır.

4.2 Yeni Anayasanın Son Taslağının Hazırlanması ve Yasalaşması
İkinci aşamada ortaya konmuş olan görüşler doğrultusunda benimle ilk taslağı hazırlamış olan komisyon, üç aylık bir çalışmayla son taslağı hazırlayacak ve bundan sonraki aşamalar TBMM çatısı altında gerçekleştirilecektir. Arzum bu anayasanın meclisimizde oy birliğiyle kabul edilmesidir. Kanaatim ise en az 400 oyla anayasanın yasalaşacağı yönündedir.

4.3 Anayasaya Uyum Yasaları
Yeni anayasal sistemimiz ve bu sistemin işlemesine yönelik uyum yasalarıyla ileri ve tam demokratik bir toplum olmanın yolunu açacağız.
Yeni anayasanın kabulünden sonra uyum yasaları hazırlanacaktır. Bunların başında; katılımcı, şeffaf, demokratik yönetim süreçleri ihdas eden Siyasi Partiler Kanunu ile toplumdaki farklı kesimlerin kendilerini hakkaniyete uygun bir şekilde ifade ve temsil etmelerine imkân sağlayacak Seçim Kanunu gelecektir. Meclis İç Tüzüğü’nün de işlevsel, etik, şeffaf, etkili, verimli bir parlamento için gereken özellikleri taşıması sağlanacaktır.

4.4.Anayasa’nın İçselleştirilmesi
Türk Milleti’nin; koruyacağı, savunacağı, çiğnenmesine izin vermeyeceği bir anayasası olacaktır.
Anayasa’nın ve uyum yasalarının hazırlanması takriben 4 yıllık bir süreye yayılmış olacaktır. Bu çalışmaların aceleye getirilmemesi, halkın bilinçli katılımının sağlanması, her ayrıntının dikkat ve özenle ele alınması önümüzdeki yüz yıllar için çok önemli ve değerli olacaktır. Bu süreç milletimizin anayasanın önemini ve işlevini anlaması, Anayasa’ya bağlılık geliştirmesini ve anayasaya aykırı davranışlara bireysel, örgütsel ve toplumsal tepki vermesini öğrenmesi açısından kritik önemi haizdir.

5.İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi

Haklarını öğrenen, savunan ve elde eden yurttaşlar olmamızın altyapısı kurulacaktır.

Uygulamalarımız evrensel insan hakları ilke ve kurallarına, uluslararası insan hakları belgelerine ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalara dayanacaktır. Yurttaşlarımızın her türlü hakkını araması kolaylaştırılacak ve bu amaçla yurdumuzun dört bir tarafında, her 100 bin nüfus için bir Haklar Ofisi kurulacaktır. Bu ofislerde hukuk bilimi çerçevesinde eğitim almış, iş ve hayat deneyimi olan bireyler görevlendirilecektir.
İşkenceye ve kötü muameleye sıfır tolerans gösterilecektir. Hiçbir insan, en ağır suçları işlemiş olsa dahi, yasalarla öngörülen cezaların ötesinde uygulamalara maruz bırakılamaz.
Bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde, Rusya’dan sonra hakkında insan hakları ihlali nedeniyle en çok dava dosyası bulunan ülke konumunda olan Türkiye’nin utanç verici bu durumu cumhurbaşkanlığım döneminde köklü bir şekilde değiştirilecektir.
En temel insan hakkı yaşama hakkıdır. Oysaki ülkemizde insan yaşamı çok ucuzdur. İş cinayetleri (Bunlar iş kazaları değil, cinayettir.), trafik cinayetleri (Bunlar trafik kazaları değil cinayettir.), afet cinayetleri (Deprem, sel ve yangın gibi doğal afetler sırasında yaşamını kaybeden insanlarımız aslında ihmalkarlık, beceriksizlik ve sorumsuzluklar nedeniyle can verdiklerinden burada da cinayet söz konusudur.) gibi insanlarımızı öldüren cinayetlere bir de kişisel silahlanma nedeniyle olanlar eklenmiştir. Ülkemizde kişisel silahlanma önlenecek, mevcut silah ruhsatları gözden geçirilerek yeni kriterler doğrultusunda değerlendirme yapılacaktır.

6.Toplumun Politize Edilmesi
Toplumun demokratik direnci örgütlü ve zinde olacaktır.

İleri ve tam demokrasinin hayata geçmesi için toplumun bilinçlenmesi ve politize olması gereklidir. ‘Politize olmak’ ifadesinden siyasi partiler, özellikle bugünkü gibi kutuplaşmış yüzeysel yaklaşımlar anlaşılmamalıdır.
Bazı yurttaşlarımız “Ben siyasetle ilgilenmiyorum, ilgilenmek de istemiyorum.” ya da “Siyaset kirli bir iş, bulaşmam.” tarzında ifadeler kullanıyor, sonra da içinde bulunduğumuz koşullardan, hükümetlerden, siyasetçilerden şikayet ediyor
Türkçe’deki siyaset/politika sözcüğünün İngilizce’de iki ayrı karşılığı var: Birincisi, bizim anladığımız manada, partilerin, kişilerin konu olduğu ‘politics’ kavramı. İnsanların buna ilgi duymaması, basit ve yüzeysel bulması anlaşılabilir bir durumdur.
Türkçe’deki politika sözcüğünün İngilizce’deki ikinci karşılığı ise ‘policy’dir. Yaşamımızın her aşamasını, her anını ilgilendiren; eğitim politikası, ulaşım politikası, tarım politikası, kentsel politikalar şeklinde sayabileceğimiz onlarca, yüzlerce alan her bir yurttaşımızı doğrudan ilgilendirir. Bu nedenle ‘policy’ anlamındaki politikayla ilgilenmek her yurttaşın önde gelen görevlerindendir, daha doğru bir ifade ile yurttaş olmanın gereğidir.
Yukarıdaki paragrafta açıkladığım şekliyle, başta gençlerin, işçilerin, kadınların, toplumun dezavantajlı kesimlerinin toplumsal sorunların analizinde ve çözümünde yer almalarını sağlayacak örgütlü yapılaşmalar oluşturmalarının önü açılacak ve bu yapılaşmalar teşvik edilecektir. Amaç bireylerin tek tek yapamayacakları; hak aramaların, yönetişim ve karar alma süreçlerine katılmanın, denetlemenin bir parçası olmanın ve gerektiğinde yurt savunmasını üstlenmenin sağlanmasıdır. Ancak bu şekilde cesur, bilinçli, örgütlenmiş ve zinde bir toplum oluruz.
Toplumumuzda; örgütlenme, haklarını savunma, yönetim süreçlerine katılma, gerektiğinde sivil itaatsizlik yapma kültürü ve bilincinin erken yaşlarda oluşması için programlar oluşturacağız. Türkiye toplumu ve özellikle gençliği, 12 Eylül Darbesi’nin oluşturmayı amaçladığı ve bu amacın da önemli ölçüde başarılı olduğu “koyun gibi millet” olmayacaktır.
Bu satırları ‘Toplumun Politize Edilmesi’ başlığında kaleme almamın nedeni; 12 Eylül öncesini, 12 Eylül dönemini ve 12 Eylül sonrasını yaşamış, tüm bu aşamaları nedensellik bağı kurarak sorgulayıcı ve eleştirel bakış açısıyla irdelemiş bir kişi olarak öğrendiklerimdir. EVUK bu sürecin sonuna AKP ve RTE dönemlerini de ekleyerek Cumhuriyetimizin 100. yılında zafer naraları atmak üzere hazırlık yapmaktadır. EVUK yaptığı planlamayla 2023 seçimlerini RTE’nin kazanması veya kaybetmesi üzerine atacağı yeni adımların aktörlerini de belirlemiş bulunmaktadır. Ama Mustafa Kemal Atatürk bu oyunu bozuyor.
Atatürk, 15 Ekim-20 Ekim 1927 tarihleri arasında, 6 gün (36,5 saat) boyunca okuduğu Büyük Nutuk’unun sonunda sözlerini Türk gençliğine hitap ederek bitirmiştir:
“Muhterem efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikayesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlatlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar belirtebilmiş isem, kendimi bahtiyar sayacağım.
Efendiler, bu beyanatımla, milli hayatı bitmiş farz edilen büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına dayalı milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. Bugün ulaştığımız netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerden doğan uyanışın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklaIini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Ben Gençliğe Hitabe’yi, hep bana söylenmiş olarak algıladım ve çocukluğumdan beri bu metni sık sık okuyarak kendime yönelik vazife çıkardım. Bugün içinde bulunduğum faaliyetin sebebi işte budur.
Atatürk’ün ölümünden sonra Türk gençliği bu hitabenin gereğini yerine getirecek şekilde eğitilmekten adım adım uzaklaştı ve sonunda Atatürk devrimlerine karşı bir gençlik oluşturulmaya çalışıldı.
Başlattığımız İnsanca Yaşamak İçin Atatürk Gibi Düşün seferberliği, hiç kuşkusuz başarılı olacaktır. Çünkü milletimizin içerisinde; gafletin, dalaletin ve ihanetin parçası olmayan; bütün partilerden, bütün siyasi görüşlerden, bütün dini inançlardan, bütün etnik kimliklerden çok çok büyük sayıda yüreği bu millet için, bu devlet için, çarpan yurtsever insanlarımız vardır. Biz bu defa da bu Milli Mücadele’yi kazanacağız.
Bu başarının kalıcı olması ve tekrar bir gün Atatürkümüzün Türk Milleti’yle birlikte kurduğu Cumhuriyetimizi ve bağımsızlığımızı müdafaa mecburiyetinde kalmamamız için politize olmuş, örgütlü, enerjik, zinde, cesur gençlere, kadınlara, işçilere ihtiyacımız vardır.

7.Yerel Yönetimler
Yerinden yönetim; halkın yönetime katılımını sağlayacak, kaynakların daha etkili ve verimli kullanılmasına yol açacak, hizmet kalitesini yükseltecektir.

Bir yanda yönetim erkinin merkezde toplanmasının yarattığı sorunları yaşarken öte yanda yerel yönetimlerin yanlış, hatta suç teşkil eden uygulamalarına şahit oluyoruz. Benim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi düşünceme iyi niyetle karşı çıkan kişiler PKK’nın bazı belediyelerin kaynaklarını kullanmış olmasını argüman olarak öne sürmektedir.
Gücün Ankara’da toplanması, yerelde planlanıp sunulabilecek birçok hizmetin, yerel koşulları bilmeyen bürokratlar tarafından yanlış veya eksik yönlendirilmesine yol açmaktadır. Ben bunu sağlık ocağı hekimliği, Adana İl Sağlık Müdürlüğü görevim ve Sağlık Bakanlığındaki çalışmalarım sırasında içinde yaşayarak deneyimledim. Türkiye yönetiminin, Anayasa’nın öngördüğü üniter devlet yapısını bozmadan, devolüsyon, dekonsantrasyon ve desantralizasyon ihtiyacı vardır.
Gücün ve yönetim erkinin istismar edilmesi bütün hükümetlerde, özellikle AKP ve RTE iktidarında çok sık görülmüş olan bir durumdur. Nasıl ki bu yanlışlıklar yüzünden merkezi otoriteyi ortadan kaldıralım gibi bir mantık yürütmüyorsak, yanlışlıkları neden olarak gösterip yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarını sınırlamak da bir düşünce tarzı olmamalıdır.
Birçok hizmetin ulusal politikaları merkezi hükümet tarafından oluşturulduktan sonra uygulamaların yerel özelliklere ve ihtiyaçlara göre uyarlanması yapılmalıdır. Bu konuyu ‘Yeni Anayasa’nın Tartışılma Süreci’ başlığında açıkladığım yöntemle ele alacak, derinlemesine tartışacak, ulusal çıkarlarımız açısından en etkili, en verimli, dengeli ve sürdürülebilir bir yapı ortaya konacaktır.

8. Dördüncü Kuvvet: Basın
Özgür basın demokrasinin olmazsa olmaz gereği, halkına dürüstçe hizmet etmek isteyen hükümetlerin pusulasıdır.

Amacı gerçekten daha doğruyu, daha iyiyi, daha güzeli gerçekleştirmek olan insanların ve kurumların yararlanacağı en önemli kaynak özgür basındır. Haber ve düşünceleri çoğaltarak serbestçe açıklayabilmenin sağlandığı bir toplumda basın özgürlüğü vardır.
Türkiye, 2002 yılında, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 99. olarak utanılacak bir seviyede yer aldı. RTE ve AKP uygulamaları sonucunda bugün, herhangi bir sıfat yakıştıramayacağım şekilde 153. sırada bulunmaktadır.
Bu durum iki nedenden kaynaklanıyor. Birincisi, iktidarın kendisine ayna tutulmasını istememesi, daha doğru, daha iyi, daha güzelle bir işinin olmamasıdır. İkincisi ise halkı kandıran iktidarın, yalanlarını ve sahtekarlıklarını saklama zorunluluğudur.
RTE, bir yandan basın özgürlüğünü faşist devletlerdeki seviyede sınırlarken bir yandan da gayrimeşru yöntemlerle basının %90’ını kontrolü altına almıştır ve Türkiye en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülkedir.
Bu bölümde uzun açıklamalara girmeden şunu belirtmek istiyorum:
Cumhurbaşkanlığı görevimin beşinci yılına girdiğimde, Türkiye Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün her yıl açıkladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde, aralarında Norveç, İsveç, Danimarka’nın bulunduğu, basın özgürlüğü açısından “iyi” olarak tanımlanan ülkeler arasına girecektir.
Türk Ceza Kanunu’nda, AİHM kararlarına ve Anayasa’ya aykırı olarak bulunan ‘Cumhurbaşkanı’na Hakaret’ suçu kaldırılacaktır.